Son günlerde Nalçik’te yapılacak “Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nin Rusya ile gönüllü birleşmesinin 450. yılı” kutlamalarına yönelik olarak çeşitli tartışmaların yaşandığı görülmektedir. Yazılan yazıların bütünü incelendiğinde bir çok konunun yeterince bilinmediği görülmektedir. Federasyonumuzca bu konuda aşağıdaki açıklamayı yapmak ve bilgileri aktarmak uygun görülmüştür:
1- Öncelikle bu kutlamalar ilk defa yapılıyormuş gibi yanlış bir kanaat olduğu gözlenmektedir. Bu kutlamaların ilki 1957 yılında, yani 50 yıl önce “400. yıl münasebetiyle” yapılmıştır. Bu konuda Aytek Namitok’un uzun bir makalesi mevcuttur ki, İngilizce olan bu makalenin çevirisi sürmektedir ve bittiğinde yayınlanacaktır. Bu kutlamaların her 25 yılda bir, bir iç siyaset konusu olarak, başta Kabardey-Balkar Cumhuriyeti tarafından yapıldığı bilinmektedir. Kutlamaların organizasyonu tamamen Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nin yönetimince organize edilmektedir.
2- Bu konuda Federasyonumuzun görüşleri daha önce açıkça sitemizde yayınlanmıştır. Sitede yazıyı yayınlayan veya tartışmaya katılanların çoğunun, bu yazıyı okuduklarını sanmıyoruz. Bu nedenle görüşümüzü açık şekilde ifade eden yazımızın, bir kez daha okunmasında yarar görüyoruz. Görüşümüzde hiç bir değişiklik olmamıştır.
Öncelikle bilinmelidir ki, bu konu Federasyonumuzun yönetim kurullarında önemine binaen defalarca görüşülmüştür. Tarihçi arkadaşlarımızın da katkılarıyla uzun bir açıklama metni hazırlanmış, görüşlerimiz ve temennilerimiz Kabardey-Balkar Cumhuriyeti ve Adıgey Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlarına iletilmiştir. Bu konuda diasporadaki diğer örgütlerle de işbirliği yapılmıştır. Yazılan yazılar, tüm yönetim kurulu ve uzmanlarca incelenmiş ve uygun görülmüştür. Bu konuda hazırlanan bilgilendirme yazısı, görüşlerimizi de içerecek şekilde aşağıda sunulmaktadır.
3- Federasyon olarak gerekli girişimlerin yapıldığına, görüş ve düşüncelerimizin tam olarak ifade edildiğine inanıyoruz ve müsterihiz. Bu konuda Federasyonumuza inanan ve destekleyenlerin de müsterih olması gerektiğine inanıyoruz. Federasyonumuzu eleştirmekten başka bir amacı ve çabası olmayanlar için ise fazladan söyleyeceğimiz bir söz olamaz.
4- Her şeye rağmen kim olursa olsunlar, “450. yıl kutlamaları” için samimiyetle hassasiyet gösterenlerin duygularına yürekten katılıyor, kendilerine duyarlılıkları için teşekkür ediyoruz. Neticede onlar da, bizim duygu ve düşüncemizi paylaşıyorlar diye düşünüyoruz. Bir kez daha diyoruz ki; “Hepimiz dünyada barışın egemen olmasını diliyoruz. Ancak tarihin sadece bir kesiti ele alınarak, acı yanları hatırlatılmadan, 21 Mayıs 1864 öncesi trajik savaş ve zoraki sürgün göz ardı edilerek, kalıcı barış mümkün olamaz”.
Bizler tarihin acı sayfalarının mirasçısı, 21 Mayıs anma törenlerini diasporada başlatan ve yerleştiren bir geleneğin temsilcileri olarak, “21 Mayıs”ları unutmayacağız ve yeni nesillere de unutturmayacağız.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
“Kabardey-Balkar’ın Rusya’ya Gönüllü Katılımının 450. Yılı Kutlamaları” ve Kafkas Dernekleri Federasyonu’nun Görüşleri
Çerkesler ve Rusya Devleti’nin birlik ve beraberliğinin başlangıcı olarak değerlendirilen gelişmelerin 450. yıldönümünü kutlama hazırlıklarının yapıldığı bilinmektedir. Bugün Kafkasya’da yaşayan kardeşlerimizin Rusya Federasyonu’nun onurlu vatandaşları olarak, diğer tüm halklarla birlikte barış içinde yaşamaları, diaspora olarak bizim de en büyük dileğimizdir. Toplumların, geçmişe mal olmuş acı anılarını sürekli hatırlamak suretiyle dostça ve uyum içinde yaşamaları olası değildir. Ancak tarihten ders çıkarılması, hakkaniyetin sağlanması da şarttır. O nedenle, bugün tüm insanlığın özlem duyduğu barışı, tarihi gerçeklerden hareket ile bugünün çağdaş hukuk normlarına uygun olarak, toplumlar arasında hayata geçirmek suretiyle gerçekleştirmek durumunda olduğumuza inanıyoruz.
Söz konusu kutlamalar ile ilgili olarak tarihe baktığımızda kısaca şunu görmekteyiz:
Rusya ile Kuzey Kafkasya ilişkilerinin 10. yüzyılda başladığı bilinmektedir. 1020 yılında bugünkü Taman Yarımadası’nda yer alan, Ridade öncülüğündeki Tumturakan Çerkes Prensliği’nin, Rus Knezliği ile yaptığı savaş sonunda, komutanların kan kardeşi olduğu ve bölgenin kuzey doğusunda bulunan Çerkassi şehrinin savaş sonunda tesis edilen dostluk anısına kurulduğu da bilinmektedir.
Ancak Çerkesler ile Çarlık Rusyası’nın siyasal anlamdaki tarihsel ilişkileri, III. İvan (1462-
1505) ve IV. İvan (1534-1584) döneminde kurulmuştur. Bu dönemde yakın komşuları ve Kırımlıların tehdidi altında olan Kabardey Çerkesleri ile diğer Adıge grupları, Moskova’ya temsilciler göndererek Çar İvan’dan yardım ve koruma istemişlerdir. Esasen Kabardeyler daha III. İvan zamanından beri Moskova’da temsilci bulundurmuşlardır. Örneğin; Anfako Yıko Adasey (Adaşey), yetkili temsilci olarak Moskova’da bulunmuştur.
1552 yılında, Osmanlı sultanı ile anlaşan Kırım Hanlığı’nın tehdit ve toprak talepleri yüzünden, Besleney ve Janeler’in temsilcilerinden oluşan bir grubun yardım ve korunma talebini, daha sonra Kabardey, 1555 yılında ise 153 kişilik Çeçen delegasyonunun aynı konudaki talebi izlemiştir. Devam eden olaylar dizisi içinde 1557 yılında Büyük Kabardey ile Rusya arasında bir anlaşma imzalanmış, bu anlaşmayı güçlendirmek amacıyla da Kabardey Prensi İdar Temruko’nun kızı Goaşenay, Çar İvan ile 20 Ağustos 1561 tarihinde evlendirilmiş ve oğlu da dostluğun bir garantisi olarak Moskova’ya gönderilmiştir. Bu suretle Rus Çarlığı ve Çerkesler arasında dostluk ve güvene dayalı bir ilişki süreci başlamıştır. Kayıtlara göre Çar İvan, Terek Nehri’nin önemli bir kolu olan Sunç Nehri ağzında, Tarki adı verilen kalenin kurulması karşılığında, Prens Temruko’ya 1000 kişilik bir askeri birlik vermiştir. Bugün 450. yıldönümü kutlanan anlaşmanın hikayesi kısaca budur.
Yine tarihi kayıtlara göre, Çar İvan Kabardey’deki temsilcisine yazılı olarak “Kafkas ulusları ileride Moskova‘ya karşı birleşebilirler. Bu ihtimale karşı Kabardey prensleri arasında ayrımcılık yaratılmalıdır” talimatını vermiştir. Bu yaklaşım, Çarlık Rusyası’nın Kuzey Kafkasya’ya yönelik gelecekteki politikasının ilk belirtisi olarak görülebilir. Nitekim, tarihi kayıtlar Kafkasya ile Çarlık Rusyası arasındaki barış ve dostluk sürecinin birçok iç ve dış nedenlerle kesintiye uğradığını göstermektedir.
Kafkasya gerek jeopolitik, gerekse jeostratejik özelliği nedeni ile bu dönemlerden itibaren büyük emperyal devletlerin ilgisini çekmiş, rekabet alanını oluşturmuştur. 1500’lü yıllardan itibaren bu ilgi ve rekabetin aktörleri arasında başta Çarlık Rusya’sı, Kırım’da kurulan devletler, Osmanlı İmparatorluğu ve İran gelmektedir. Daha sonraları Kafkasya’nın kaderine etki eden aktörler arasına İngiltere, Fransa ve Almanya da aktif olarak katılmışlardır.
Kuzey Kafkasya halklarının Çarlık Rusyası’na karşı, ikinci bir dünya devletinin desteği olmaksızın sürdürdüğü bağımsızlık savaşı sırasında, ne yazık ki ülke ikinci ve üçüncü devletler arasında imzalanan çeşitli anlaşmalarla (1711 Prut, 1739 Belgrat, 1774 Küçük Kaynarca, 1829 Edirne, 1856 Paris ve 1878 Berlin Anlaşmaları), fakat Çerkes halkının istenci ve rızası dışında alınıp verilmiştir.
- ve 18. yüzyıllardaki savaşların çok fazla detaylarına girmeye gerek görmüyoruz; zira bunlar tarih kitaplarında detaylı olarak yazılıdır. Ancak Kafkasya’nın bağımsızlığı konusuyla ilgili bir kaç notu düşmek gerekir. Osmanlı ve Rus imparatorlukları sürekli yaptıkları savaşlar sonucu 1739’da imzaladıkları Belgrat Anlaşması ile Büyük Kabardey ve Jılahsteney bölgelerinin bağımsız olduklarını kabul etmişlerdir. Ancak, Rusya bu anlaşmayı kısa süre sonra ihlal ederek, Kafkasya içlerine girmeye başlamıştır. Bu dönemde Kabardey feodalleri ile Rusya arasındaki iyi ilişkiler sona ermiş, Rusya’nın Kabardey bölgesini işgali üzerine, bölge halkının bir kısmı bu işgali kabullenmeyerek, Kuban Nehri’nin öte yakasına göç etmiştir. Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında Kırım için yapılan son savaşı (1768-1774) Rusya’nın kazanması üzerine yapılan Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) ile Kırım Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılarak bağımsız sayılmış, ancak hiç bir zaman Osmanlı’nın olmayan Kabardey bölgesinin Rusya’ya verildiği açıklanmıştır. Kırım’ın kağıt üzerindeki bağımsızlığı da uzun sürmemiş, Rusya 1783 yılında Kırım’ı işgal ederek Rusya’ya bağlamıştır. Aynı yıl İran ve Osmanlıların baskıları sonucu Gürcistan da Rusya’nın himayesine girmiştir. Rusya 16 Şubat 1801 yılında Gürcistan’ı ve Abhazya bölgesini ilhak ettiğini ilan etmiştir. Kırım ve Gürcistan’ın işgali ile bildiğimiz 19. yüzyılın Kafkas Savaşları dönemi başlamış ve bu olaylar 1864 trajik sonunun başlangıcı olmuştur.
Yukarıda çok özetle anlattığımız tarihi süreç aşamasında, Çarlık Rusya’sının Kafkasya politikasını kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür:
Bilindiği üzere Çarlık Rusyası yöneticileri tarihi süreç içerisinde iki ana hedefe yönelmişlerdir. Bunlardan birincisi Hazar Denizi’nin kıyılarına ve Kafkas dağlarını aşarak güney Kafkasya’ya hakim olmak, ikincisi de Karadeniz’i bir Çarlık Rusya’sı gölü haline getirmek, bu yolla sıcak denizlere giden boğazları kontrol altına almak idi.
Çarlık Rusyası’nın 18. ve 19. yüzyıllarda uyguladığı yayılma politikası ve sıcak denizlere inmek doğrultusunda uyguladığı eylem planı:
1- Çerkes mukavemetinin savaşla yok edilerek kırılması,
2- Çerkesler’in Çarlık Rusya’sı içinde başka memleketlere ve başka topraklara zorla göçürülmesi,
3- Çerkesler’in boşalttıkları yerlere sürekli Kazak ve Rus göçmenlerinin yerleştirilmesi şeklinde olmuştur.
Çarlık Rusyası yetkilileri bu eylem planlarını ve sonuçlarını, medeni dünyayı da şaşkınlık içinde bırakan bildiriler yayınlamak suretiyle duyurmuşlardır. Çerkes halkının onurlu ve uzun direnişi ve bağımsızlıklarını korumak için çektikleri acıları bu bildiriler açık şekilde anlatmaktadır. Bunlardan en dikkat çekenleri şöyledir:
“Kafkasya’da halkları sadece öldürerek ve korkutarak esaret altına almak mümkündür. Başka türlü bunlarla baş etmenin imkanı yoktur”. (General Yermelov)
“Köyler yanıyor, imdada gelen yok, yuvalara dalan yırtıcılar süngüleri ile yaşlı çocuk ve kadın demeden öldürüyorlar. Zavallı kızları ve anneleri kanlı elleriyle kirletiyorlar”. (Ünlü Rus şairi Lermantov)
“Abzehlerden barış ve iyi komşuluk istemiyorum. Kayıtsız, şartsız teslim olmalarını, boyun eğmelerini istiyorum. Son dağlı benim gösterdiğim yere taşınıncaya kadar saldırıyı bütün şiddetiyle sürdüreceğim.” (General Yevdokumov)
1864 yılına kadar Çarlık tarafından uygulanan askeri yöntemler sonucunda Kuzey Kafkasya nüfusunun çok büyük bir kısmı işgal sırasında öldürülmüş, kalanları da çok kısa sürede uygulamaya konulan bir sürgüne tabi tutulmuştur. Benzeri bir tutum, Stalin tarafından da izlenmiştir. Stalin, Kuzey Kafkasya halklarının 19. yüzyıldaki bağımsızlık mücadelesini, gerici ve dışardan kışkırtılan milliyetçi bir hareket olarak tanımlamıştır. Ne var ki, Haziran 1989 Mohaçkale, Ekim 1990 Nalçik ve Nisan 1990 Koş Hable bilimsel toplantılarında, bu tezlerin tarihsel ve bilimsel bir yanının olmadığına karar verilmiştir.
Anavatanları dışında yaşayan biz Çerkesler, yakın geçmişte sadece vatanlarını korumak adına yaşamlarını kaybetmiş onurlu insanların yaşayan torunları olarak, gerçekleştirilecek etkinlikleri, yukarıda sadece birkaçı dile getirilen tarihi gerçekler ışığında, üzülerek izlemekteyiz. Unutulmamalıdır ki, bugün diasporada Kuzey Kafkasya’dakinden çok daha fazla Çerkes yaşamaktadır ve bu insanların ataları kendi istekleri ile değil, Çarlığın baskı ve zorlaması ile anayurtlarını terketmek zorunda kalmıştır.
Diaspora olarak amacımız, tarihin tanıklığından hareketle, intikam duygularını sürdürmek değildir, olmayacaktır. Ancak, ulusların vicdanlarında barışın ve dostluğun kalıcı hale gelmesi için, tarihsel gerçekliklerin tanınmasının doğru ve çağdaş bir davranış biçimi olacağına inanmaktayız. Çağın anlayış ve gereklerine uygun, telafi edici nitelikteki uygulamalar da, hem büyük devletlere saygınlık kazandıracak, hem de toplumlar arasında karşılıklı saygı ve anlayışa dayalı güçlü ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunacaktır. Tarihsel gerçeklerin sadece tek boyutu ile ele alınması, diaspora gerçeğini göz ardı etmesi halinde 450. yıl törenleri, toplumlar arasında yakınlaşmayı sağlamak yerine, Çerkesler’in uğramış oldukları trajediyi göz ardı ettiği için tarihsel acıları canlandıracak, güvensizlik ve endişeyi arttıracaktır.
Bu gerçeklerden hareketle, diaspora Çerkesleri adına, 450. yıl törenleri vesilesi ile kalıcı barış yönünde atılacak en büyük adım; tarihi olayların olumlu ve olumsuz yönleriyle değerlendirilerek, Çerkes halkının tarihte yaşadığı trajedi ve sürgünün, açık bir dille ifade edilmesi, bu trajedinin telafisi amacıyla da, geçtiğimiz yıllarda gerek Adıgey Cumhuriyeti ve gerekse Rusya Federasyonu tarafından benimsenen dönüş hakkının uygulanmasının teşvik edilmesi olabilecektir.
Yukarıdaki kısaca özetlediğimiz olumlu adımların atılmasının, Rusya Federasyonu ile dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan tüm Çerkesler arasındaki kalıcı dostluğun ve ekonomik/kültürel ilişkilerin pekişmesinde çok önemli bir etkide bulunacağına; kalıcı dostluk ve barışın mimarları olacak liderlerin de tarihin sayfalarında hak ettikleri yeri alacaklarına inanıyoruz.
Dünyanın tüm ülkelerinde barış ve dostluğun dünya durdukça egemen olmasını diliyoruz.