Ben karikatürleri çok severim. Karikatür bana göre çok önemli bir sanat dalı. Ufacık bir kare içine o kadar çok mesaj sığdırabilirsiniz ki. Karikatür de her çizgi her kıvrım bir mesaj yüklüdür. Onun için karikatür çizmek çok zordur. Gerçek anlamda karikatür sanatçısı olmak da o denli zordur. Karikatür mizah demektir. Mizah yapmak zeka gerektirir. Yaşam felsefesi gerektirir.
Ben karikatürleri çok sevdiğim için gazetelerin karikatür köşelerini hiç kaçırmam. Geçen hafta Türkiye vatandaşları olarak 2011 yılında yaşadığımız en iç karartıcı haftalardan birisi oldu. Uzun zamandır gülmeye hasret yüzümüz daha çok asıldı. Yüreğimiz daha çok daraldı. Geleceğe yönelik umutlarımız daha çok azaldı. Terörün her gün aramızdan aldığı üç beş asker, polis, sivil vatandaş derken bir sabah 24 şehit haberiyle şok olduk. Basından öğrendiğimiz kadarıyla 200 civarında PKK militanı ağır silahlarla aynı anda birçok hedefe birden saldırdı. Sonuç malum. Büyüklerimizin intikam yeminleri, “kanları yerde kalmayacak” teraneleri, sokaklarda ve spor müsabakalarındaki gösterilerle avutulurken 23 Ekim Pazar günü haftayı 7.2 şiddetindeki deprem felaketiyle tamamladık. Bu gün itibarıyla ölü sayısı 600’e yaklaşmış durumda. Van depreminin ardından medyadaki ve özel sayfalardaki tartışmalar o hale geldiki sonuçları depremden daha yıkıcıydı. Birileri çıktı “Polise askere taş kurşun atanlara oh olsun” diyebildi. Birileri “Daha çok Kürt vatandaşlarımız depreme maruz kaldığı için olduğu için devlet yeterli yardım yapmıyor” diye kışkırtıcılık yaptı. Tüm kışkırtıcı şoven kafalı insanlar kinlerini kusarken özel bir TV kanalındaki, yüzü boyalı güzel bayan çıktı ve şoven ırkçı yaklaşımı televizyon kanalında, parmağını gözümüzün içine sokarcasına dillendirdi. İşte bu olayı hiciv eden güzel bir karikatür gördüm Akşam gazetesinde. Karikatürde güzel bir bayan çizmiş. Zik zaklı bir çizgiyi alnının tam ortasından geçirmiş ve altına yazmıştı: “FAY HATTI NEREDEN GEÇTİ”. Ben de bayıldım bu karikatüre. Çünki karikatürist 8×8 santimlik köşesinde hem olayı hicvediyor, hem de topluma çok önemli bir mesaj veriyordu: “En tehlikeli fay hattı insan beyinlerinde oluşan fay hattıdır”. Karikatüre defalarca baktım. Gerek kendi toplumumuzda, gerek Türkiye’de yaşadığımız çok tehlikeli bir gelişmeyi bu karikatürün verdiği mesaj çerçevesinde paylaşayım istedim.
NART Dergimizin yeni çıkacak sayısı için yazdığım son yazımda “sevgi”, “güven” ve “hoşgörü” üçlemesi üzerinde durmuş, toplumun birliği, dirliği, barış içinde güçlü olması açısından önemine değinmiştim. Benim paragraflar içinde anlatmaya çalıştığım olguyu karikatürist ne kadar basit ve yalın şekilde çizivermişti. Karikatür sanatının önemini bir kez daha takdir ettim.
O günden beri düşünüyorum. Bir deprem sırasında enerjisini boşaltan fay hattı binlerce kişiyi öldürebiliyor. Tsunamilere sebep olup yüzbinlerce can alabiliyor. Ama bu depremlerin çaresi var. Binalarınızı fay hatlarından, tsunami tehlikesinden uzak, sağlam zeminlere yaparsanız, binalarınızı kurallara göre inşa ederseniz en fazla sallanırsınız. Bas bas bağırıyor, uyarıyor bilim adamları “deprem değil, kötü yapılar öldürür” diye. Dünya kabuğu binlerce fay hattıyla dolu ve hangi fayın nerede olduğu çok iyi biliniyor. Yer kabuğunda oluşan fay hatlarının çaresi var dostlar. Amaaa beyinlerde oluşan fay hattının ne zaman nerede nasıl patlayacağını kimse bilemiyor. Onun için ben diyorum ki “en tehlikeli fay hattı beyinlerde oluşan fay hattıdır”. Şu anda insan beyinlerinde çok tehlikeli fay hatları oluşmakta. Oluşan fay hatlarını internet sayfalarında okuyoruz. Aslında terör olgusu, canlı bombalar hangi ideoloji için olursa olsun beyinlerde kırılan fay hatlarının sonuçlarıdır. Beyinlerde oluşan fay kırılmaları sonucu değil midir milyonlarca ölümle sonuçlanan savaşlar. Ben diyorum ki keşke dünyada sadece doğal depremler olsa. İnsanca yaşamayı, insan sevgisini yok eden kafa travmaları olmasa.
Şu anda geleceğimize yönelik en büyük tehlike, çocuklarımıza, torunlarmıza miras bıraktığımız en korkunç olgu beyinlerimizde oluşan fay hatlarıdır. Aslında ben çok kınanan “boyalı TV sunucusuna” teşekkür ediyorum. Kendisi çok önemli bir iş yapmıştır. Beyinlerde oluşan tehlikeli fay hattının ilk titreşimlerini topluma göndermek suretiyle uyarıcı olmuştur. Bundan sonra görev bizlerdedir. Geleceğimizi düşünüyorsak, bu dünyayı gelecek nesillerin bize emaneti olarak görüyorsak, kafalarımızda oluşacak fay kırılmalarını önlemeliyiz. Fay kırılmasını önlemenin tek çaresi, beyinlerimizi nefretin, hoşgörüsüzlüğün kırılganlığı yerine sevginin yapıştırıcılığı ile beslemektir. Çare birlikte pozitif düşünmektir. Birbirimize hoşgörülü olmaktır, güven duymaktır. Ya hepimiz bu gerçeği görüp, geçmişten de ders alarak, peşinen tedbir alacağız ya da eninde sonunda tarih bir kez daha tekerrür edecek, insanoğlu bu gerçeği bir kez daha yaşayarak kabul etmek zorunda kalacaktır. Ama o zaman bedeli çok ağır olacaktır. İnsanoğlu onlarca depremin yaratacağı ölüm ve acılardan fazlasını yaşayacak, onlarca depremin hasarından çok daha ağır bir bedel ödeyecektir.
Son sözüm Çerkes hemşehrilerime. Gerek kendi içimizde, gerek ise yaşadığımız toplumlarda engin hoşgörümüz ile hep birleştirici olduk. Şimdi ise internet ortamında klavyelerimizden kan damlatıyoruz. Ben diyorum ki, çok övündüğümüz Khabze’mizin öğrettiği insanlığa bu gün çok daha fazla ihtiyacımız var. “Adığağa tcıfığe=Adığelik insanlıktır” sözünü kendi yaşamımızda uygulamaya bizim çok ihtiyacımız var. Bu güzel örneğe Türkiye’nin hatta tüm dünyanın çok ihtiyacı var. Sözümü Abazaların engin hoşgörüyü ve insanlık sevgisini yansıtan günlük duasıyla bitirmek istiyorum:
ALLAH DÜNYADA YAŞAYAN TÜM HALKLARA BARIŞ VE MUTLULUK VERSİN. BİZ ÇERKESLERİ DE UNUTMASIN”
Ama şunu da unutmayalım:
BARIŞ DA, HUZUR DA BİZİM ELİMİZDE, BİZİM BEYNİMİZDE.