KANİŞ / NEŞA ADI ÜZERİNE…

Pek çok bilimadamı, ilk çağlarda yerli Anadolu halkının konuştuğu Hatti diliyle Kuzey Kafkas dilleri arasında ilişki kurmaktadır. Hatti dilini, Abhaz/Adığe diliyle akraba sayan bilimadamları da bulunmaktadır. Diğer yandan belge yetersizliği nedeniyle Hatti dili tam çözülememiştir. Bu nedenle bazı bilimadamları da Hatti diliyle Kuzey Kafkas dilleri arasında var olduğu iddia edilen ilişkiye kuşkuyla yaklaşmaktadırlar (Ünal,syf:173).

Maalesef, Hattice olduğu bilindiği halde açıklanamayan sözcükler de bulunmaktadır. Bu sözcükleri açıklamaya çalışmak, konuyla ilgilenen her araştırmacının görevidir. Açıklanamayan sözcüklerden biri de “Kaniş / Neşa” sözcüğüdür.

“Kaniş / Kaneş”, ilk çağda Anadolu’da bir kentin adıdır. Sözcüğün Hattice olduğu bilinmektedir. Aynı kente Hitit dilinde”Neşa” denildiği de saptanmıştır. Ancak bu değişimin nedeni bilinmemektedir, konu bilim çevrelerinde tartışılmaktadır.

İşte, bu çalışmamızda, “Kaniş / Neşa” sözcükleri arasındaki ilişkiyi Abhaz / Adığe dil grubundan yararlanarak açıklamaya çalışacağız.

İlgi gösterdiğimiz konunun daha iyi anlaşılabilmesi için ve konumuzu ilgilendirdiği ölçüde “Kaniş” krallığı dönemindeki tarihi olaylara, bu dönemde Anadolu’da yaşayan halkların tarihleri, dilleri ve kültürlerine, “Kaniş / Neşa” sözcükleri konusunda bilimadamlarının görüşlerine değineceğiz.

1.Anadolu’nun Yerli Halkı Hattiler

Anadolu’nun adı bilinen en eski halkı Hattilerdir.

İlk defa A.Götze, Alişar ve Alacahöyük’teki Erken Bronz Çağı tabakalarının Hattilerle ilgili olduğunu ileri sürmüş, daha sonra Kurt Bittel de aynı düşünceyi benimsemiştir. Ekrem Akurgal da aynı düşüncededir (Akurgal, syf:32). Ahmet Ünal’a göre ise, Neolitik, Kalkolitik ve Eski Tunç Çağı’nı kesintisiz bir şekilde yaşayan, yüksek bir kent kültürü kuran, M.Ö 3 binli yılların ortalarında madencilikte Mezopotamya kültürleriyle boy ölçüşecek düzeye ulaşan Anadolu uygarlığının sahibi olan halkın “Hattiler oldukları hiç kuşku götürmez”( Ünal, syf:54).

Esasen, en eski yazılı kaynaklarda da Anadolu, “Hatti Ülkesi” olarak anılmaktadır. Akurgal’ın saptadığı üzere bu adlandırma 1700 yıl kullanılmıştır (Akurgal,syf:30). M.Ö.2000 yıllarından itibaren Anadolu’yu istila eden Hititler bile, ülkelerinden “Hatti Ülkesi” olarak söz etmişlerdir.

  1. Asur Kolonileri Döneminde Anadolu

M.Ö. 3. bin yılın sonlarında Mezopotamya’da kurulan Akad İmparatorluğu (M.Ö 2350-2150) krallarından Naram-Sin’in Amanosları ve Torosları aşarak Anadolu’ya girdiği ve Hatti kralı Pampa’nın liderliğindeki 17 şehir devletinden oluşan Anadolu koalisyonunu yendiğini belirten Sartamhari metinlerinden anlaşıldığına göre Hititlerden önce Anadolu’da merkezi bir devlet kurulamamıştı. Birbirleriyle egemenlik mücadelesi yapan küçük şehir devletleri vardı. Bu devletlerden biri de Kaniş/Kaneş devletidir(Memiş, syf:32). Anlaşıldığına göre Hattiler, “3. bin yılın ortalarından beri küçük krallıklar, beylikler halinde idare ediliyorlardı”( Akurgal, syf:31). Krallıklar genellikle bir kentten ve kent çevresindeki topraklarda çalışan halktan oluşuyordu. Krallıkların yönetim merkezi olan kent, aynı zamanda dinsel merkezdi. Krallıkların arasında çekişmeler varsa da yıkımla sonuçlanan savaşların olmadığı arkeolojik olarak da doğrulanabilmektedir (Brandau-Schickert, syf:14).

Bu dönemdeki Anadolu kentlerinin Mezopotamya ile gelişmiş ticari ilişkilerinin olduğu anlaşılmaktadır. Asur kralı Sargon zamanında Asurlu tüccarlar Puruşhanda kentiyle ticaret yapmaya başlamışlardı (Akurgal,syf:46). M.Ö. 1900 yıllarında ise bu ticaret ilişkilerinin çok geliştiği anlaşılmaktadır. Bu dönemde Asurlular, Kayseri yakınlarındaki Kültepe höyüğüne konuşlandırılan Kaniş / Kaneş ve Hattuş kentlerinde “Karum” adı verilen ticaret merkezleri kurmuşlardı. Başka ketlerde de daha küçük ticaret istasyonları vardı. Kaniş karumu, Anadolu’daki diğer karumların da merkezi durumundaydı. Asurlu tüccarlar daha çok tekstil ürünleri ve kalay satıyor ve maden cevheri alıyorlardı (Ünal, syf:54).

Asurlular ticari kayıtlarını kil tabletler üzerine yazıyorlardı. Hattilerin Asurlu tüccarlar vasıtasıyla yazıyı tanıdıkları anlaşılmaktadır. Bu yazılardan Hattiler hakkında da çeşitli bilgiler ediniyoruz.Yine bu yazılardan, daha önce Anadolu’da yaşamayan yabancı insanların da Anadolu’ya yerleşmeye başladıklarını öğrenmekteyiz. Bilim adamlarının “Hitit” adını taktıkları bu yabancı halkların izlerine ilk kez Kaniş kentinde rastlanılmaktadır (Akurgal, syf:43).

Anadolu’ya göç eden yabacıların (Hititlerin) ilk kurdukları krallığın Kussara adını taşıdığı anlaşılmaktadır. Kaniş / Kaneş krallığının Kussara kralı Anitta (ya da babası Pithana) tarafından ortadan kaldırıldığı kabul edilmektedir (Alp, syf:53). Yapılan kazılar, bu dönemde Kaniş kentinin ve bitişiğindeki Asur karumunun bir yangınla tahrip edildiğini belgelemiştir ( Akurgal, syf:533). Nezahat Baydur’a göre, işgalden sonra “Kaniş karumunda ticaret uzun bir süre durmuş ve şehir boş kalmıştır”(Baydur, syf:58). Ekrem Akurgal, Kaniş kentinin 30-40 yıl iskan görmediğini, daha sonra Anitta tarafından başkent haline getirildiğini belirtir (Akurgal, syf:45-533). Kentin bu dönemde “Nesa / Neşa” olarak anılmaya başlandığı, etrafının surla çevrildiği, bazı tapınaklar yapıldığı anlaşılmaktadır.

Pek çok bilimadamına göre, Anitta, Babil kralı Hammurabi’nin çağdaşıdır. Ekrem Akurgal da aynı görüşü benimser (Akurgal, syf:45). Bu durumda kentin M.Ö.1750 civarında “Neşa” olarak anılmaya başlandığı söylenebilir (Umar, syf:115).

  1. Asur Kolonileri Çağında ve Öncesinde Anadolu’da Konuşulan Diller

Asur kolonileri öncesindeki dönemde Anadolu’da adı bilinen iki halk vardır: Hattiler ve Huriler. Anadolu’nun en eski yerlisi olan halklar bunlardır. Hurriler, Doğu Anadolu, Güney-Doğu Anadolu ve Kuzey Mezopotamya’da yaşamışlardır (Dolukhanov, syf:432). Hatti yurdu ise Orta Anadolu’dur. Bu iki halkın dili de Kafkas dilleriyle ilişkilendirilmektedir (Dolukhanov, syf:484).

Asur kolonileri sonrasında Anadolu’da görülen ve Hint- Avrupa dili konuşan halkların hepsi de Anadolu’nun yerlisi olmayan ve Anadolu’ya göçmen olarak gelen halklardır. Bu göçmen halklar Hint-Avrupa dili konuşmaktadırlar.

A- Hitit Dili

Hint -Avrupa dili konuştuğu kesin olan ilk halk Hititlerdir. Hitit dili ilk kez Kaniş / Neşa kentinde kayıtlara geçmektedir (Akurgal, syf:43). Sedat Alp bununla ilgili şu saptamaları yapmaktadır:

“Hititçe tabletler okunduktan sonra Hititlerin kendi dillerine nasili, nisili ya da nesunnili “Nesaca”(Nesa kentinin dili), kendilerine de nesumna “Nesalı” dedikleri anlaşıldı. Nesa, Hititlerin erken Hitit çağındaki (Koloni çağında) bir başkentinin adıdır. Bu kentin aynı çağda ve Hitit çağındaki diğer adı Kanes’tir. Bu nedenle Hitit metinlerindeki Kanisumnili “Kaneşçe” sözü de Hititçenin diğer adıdır. Kanes/Nesa günümüzde Kayseri’nin doğusundaki Kültepe’dir” (Alp,syf:5).

Ekrem Akurgal’a göre, Kaniş kentinde yerli halkla, kendilerini Neşalı olarak tanıtan Hititler birlikte oturuyorlardı.”Kent halkının büyük çoğunluğu Hattilerden yine önemli bir bölümü Hurrilerden oluşuyordu” (Akurgal, syf: 46). Kentin bitişiğindeki karumda ise Asur dili konuşuluyordu. Kentte Luvi dilinin de konuşulduğu kabul edilmektedir (Baydur,syf:52).

Hitit dönemindeki Kaniş / Naşa kentinde konuşulan dilleri böylece tespit ettikten sonra, konumuzun daha iyi anlaşılabilmesi bakımından bilimadamlarının Hatti ve Hitit dili hakkındaki görüşlerini kısaca belirtmek istiyoruz. Hititler daha önce de belirtildiği üzere Anadolu’nun yerlisi olmayan Hint-Avrupalı bir dil konuşuyorlardı. Bu dilin Anadolu’nun yerli halkı olan Hatti halkının diliyle hiçbir akrabalığı yoktur, ancak bu iki halk Anadolu’da yüzyıllarca iç içe yaşadılar. Hititler kendilerine “Hatti adamları” diyecek kadar Hatti dilinden ve kültüründen etkilendiler. Aslında yalnızca kültürel etkilenme söz konusu değildir. Hatti halkı da Hititler tarafından büyük ölçüde asimile edilmiştir. Öyle ki, Hititler Ana-dolu’ya pek az bir nüfusla gelmiş oldukları halde (Ünal, syf:55). Büyük Hitit İmparatorluğu çağında Hititçenin konuşulup konuşulmadığı bilinmemekte, pek çok bilimadamı tarafından ölü dil sayılmaktadır (Alp, syf:5).

Hititçe, yalnız Hatti dilinden değil, başka dillerden de büyük ölçüde etkilenmiştir. Ahmet Ünal şu tespitleri yapmaktadır:

“Hititçe, Hint -Avrupa dil ailesine mensup bir dildir. Ancak, yazıyla birlikte en başta Sümerce, Akadca ve Hurriceden ve en belirgin şekliyle Hattice olmak üzere birlikte yaşadığı yerli Anadolu dillerinden alınan çok sayıda kelime yüzünden dil tamamen yancılaşmıştır ve Hint-Avrupa kökenli sözcük dağarcığının sayısı çok azalmıştır. Kısaca ifade etmek gerekirse, Hititçenin durumu, tıpkı Farsça ve Arapça terkiplerden oluşan Osmanlıca gibidir. Bundan dolayı nasıl ki iyi Arapça ve Türkçe bilen bir insan sathi de olsa Osmanlıcayı anlayabilirse, iyi Sümerce, Akadca ve Hint-Avrupa dillerinden Grekçe ve Latince bilen bir insan, bir Hitit metninin içeriğini az çok anlayabilir. Zaten Hititçeyi çözmekle üne kavuşan B.Hrozny’nin yaptığı da bundan ibaretti”( Ünal, syf:58).

B- Hatti Dili

Hatti dili konusunda Ahmet Ünal şu saptamaları yapmaktadır:

“Hattice yerli Anadolu dilleri arasında Hitit çivi yazısına geçirilen tek dildir ve yapısı Hititçeye tamamen yabancıdır; daha ziyade Türkçe, Sümerce ve Kafkas dillerini anımsatmaktadır. Hititçe metinlerin içine serpiştirilmiş olan Hattice mesajlar dini metinlerde ilahiler şeklinde okunurdu.

Hattiler maalesef kendi dillerini kendileri yazmamışlar, onların dil kalıntıları, din ve kültürdeki üstün-lükleri sayesinde Hititçe metinlerin içine girmiştir. Hititler Hattice ilahiler, ayinler ve şarkıları, bazen tercüme ederek, bazen de tercümesiz, metinleri içine almışlardır. Ayrıca Hatti kökenli efsaneler de vardır. Ama Hattice ile ilgili en önemli belgeleri, Hattice-Hititçe iki dilli yapılan ayinleri oluşturur. Ne yazık ki, tüm bu dil malzemesi, Hatti dilini çözmek için yeterli değildir ve bugün Hattice grameri ve kelime hazinesiyle karanlıklar içerisindedir”( Ünal, syf:166).

Aynı konuda Sedat Alp şöyle demektedir:

“Yapılan araştırmalar ile Hatticenin Sümerce, Hurice, Urartuca ve Türkçe gibi aglutinant bir dil olduğu anlaşılmıştır. Bazı araştırmacılar Hatticenin Kafkas dillerine yakınlığı üzerinde durmaktadırlar”( Alp,syf:3).

Kafkas dilleri, yerli Anadolu dilleri (Hattice ve Hurice), Sümerce, Etrüskçe ve Baskça arasında bir ilişki bulunduğunu ilk kez, Gürcü asıllı Sovyet bilimadamı Nikolay Ya Marr, Yafet Dil Teorisini geliştirerek ileri sürdü. Alman bilimadamı E.Forrer de Kafkas dilleriyle Hattice ve Sumercenin akraba olduğunu savundu. Aynı şekilde Çek bilgini j.Von Meszaros Ubıh (Ubych/Pekhy) diliyle Hattice arasında genetik akrabalık bulunduğu tezini ortaya attı. İngiliz bilimadamı Oliver Robert Gurney’e göre de “Hatti dili, Kuzey Kafkas dil grubuyla ilgili olabilir”(Gurney, syf:106). Rus dilbilimcisi I.M.Diakonoff’a göre ise, “Hattice, Kafkas dillerinin Abhaz-Adığe grubuyla akrabadır” (Dolukhanov,syf:484).

4.”Kaniş / Kaneş / Neşa” ‘nın Aynı Kent Olduğu Varsayımı

“Kaniş / Kaneş” kentinin adı ilk kez Sartamhari tabletlerinde görüldüğünden Hattice olduğu kesindir. Daha önce de belirtildiği üzere Kaniş / Kaneş, Kayseri yakınlarındaki Kültepe höyüğüne konuşlandırılan kentin ilk adıdır. Bu kentin Hititler tarafından “Neşa / Nesa” adıyla anıldığını bilim-adamları ileri sürmektedirler. Bu konuda Akurgal şöyle demektedir:

“Sedat Alp, daha önce Güterbock tarafından öne sürülen Neşa=Kaniş varsayımını yeni delillerle pekiştirmiştir. Böylece Asurlu tüccarların tabletlerinde Kaniş olarak bilinen kentin Boğazköy’ün aşağıda göreceğimiz yazılı belgelerinde Neşa olarak adlandırılan yerleşme ile bir olduğunu saptamıştır. Nitekim yeni bulunan bir Boğazköy metninde Sedat Alp’in bu görüşü doğrulanmıştır. Heinrich Otten’e göre bu takdirde Kaniş’in başındaki Ka’nın Hattice bir ön ek olması gerekmektedir. Bununla birlikte Güterbock’un önerdiği üzere belki de Kaneş ya da Kneş sözcüğündeki “Kn” İngilizcede Knee, Knife de olduğu gibi K harfi okunmuyordu. Nitekim Latincedeki nosco sözcüğünün gnosco kökünden gelişi de bu okunuş önerisine uyan bir örnektir” (Akurgal, syf:43).

Yine Akurgal’ın belirttiğine göre, Hititler,”Hattuş” sözcüğünü kendi dillerine uydururlarken hemen hiçbir değişiklik yapmadan, yalnızca sözcüğün sonuna “a” ekini getirerek yazıp söylemişlerdir. Oysa, Kaniş=Neşa varsayımını doğru kabul ettiğimizde, Kaniş sözcüğünün Nesa / Neşa olarak değiştirildiğini görmekteyiz, şüphesiz ki bu değişiklik, sözcüğün anlamında, başka deyişle, kök sözcükte yapılan bir değişikliktir. Hitit diline uydurulan Hattuşa ve Neşa sözcüklerini incelediğimizde, sözcüklerin sonundaki “sa / şa” bölümü dikkatimizi çekmektedir. Büyük bir olasılıkla bu bölüm, Hitit dilindeki yer ekidir. Yine büyük bir olasılıkla Hititler, “s / ş” sesiyle biten Hattice yer adlarını kendi dillerine uydururlarken Hatti dilindeki kök sözcüğü olduğu gibi bırakıyor, kök sözcüğün aldığı yer ekini kendi dillerine uyarlıyorlardı.

Acaba bu düşüncemiz doğru mudur?

Düşüncemizi test etmek için inceleyebileceğimiz iki sözcük vardır: Kaniş / Kaneş ve Hattuş. Çünkü, Hitit döneminden önce kayıtlara geçen ve adının Hattice olduğu kesin olarak bilinen kentler bunlardır. Bu sözcüklerin sonundaki “s / ş” dikkatimizi çekiyor. Acaba bu ses Hatti dilindeki yer eki olabilir mi? Bunu nasıl anlayabiliriz? Hatti dili, Adığe / Abhaz diliyle ilişkilendirildiğine göre, acaba bu dillerin halen konuşulan biçimlerinde böyle bir ek var mıdır?

Bu amaçla incelediğimiz Abhaz / Abaza dilinde böyle bir ek bulunmamaktadır. Ancak Adığe dilinde böyle bir ek vardır. Çok işlek olmayan bu ekle yer adları türetilmektedir:

  1. “Hace”(misafir) sözcüğünden, “haceş” (misafir odası-misafir yeri),
  2. “Ged” (tavuk) sözcüğünden, “gediş”(kümes-tavuk yeri),
  3. “Şı” (at) sözcüğünden,”şeş” (at ahırı-at yeri),
  4. “Ha” (köpek) sözcüğünden, “haş” (köpek kulübesi-Köpek yeri),
  5. “Hade” (ölü) sözcüğünden, “hadeş” (Ölünün defnedilmeden önce konulduğu yer),
  6. “Mel” (koyun) sözcüğünden, “meliş” (koyunun sağıldığı yer). (Ber Hikmet, syf:584).

Yukarıdaki örneklerin açık bir ilişkiyi gösterdiği söylenebilir. Bu durumda “Hattuş” ve “Kaniş” sözcüklerinin sonundaki “ş” sesinin yer eki olduğu anlaşılmaktadır. Yer ekini attığımızda Hatti dilindeki kök sözcük “Kane / Kana / Kani” biçiminde saptanabilmektedir. Bu sözcüğün bu kez Adığe dilinde kent adı olabilecek tespit edebildiğimiz herhangi bir anlamı bulunmamaktadır. Ayrıca ne Adığe ne de Abhaz/Abaza dilinde Heinrick Otten’in tahminini doğrulayacak “ka” ön eki bulunmamaktadır. Ama Yine de, Heinrick Otten’in gerçeğe oldukça yaklaştığı anlaşılmaktadır. Çünkü “Kana/Kani” sözcüğü, Abhaz/Abaza dilinde,”Ka-na/Ka-nı” biçiminde birleşik bir sözcüktür. Bu dilde “ka” sözcüğü, “baş” anlamına gelir.”Na / Nı” ise, aynı sözcüğün çeşitlemesi olup “ana” anlamına gelmektedir.

Beygua Ömer’e göre, Abhazcada “na / n” kelime sonlarında “bayan” anlamında dişisel ek görevi görmektedir. Ayrıca, Abhaz/Abaza dilinde “a” artiklesi bulunmaktadır (Büyüka, syf:12-88-143). Kısaca, “Ka-na / Ka-nı” aynı sözcüğün çeşitlemesi olup Abhaz / Abaza dilinde “baş ana” anlamında kullanılmaktadır.

Bu durumda “Ka-na-ş/Ka-nı-ş” sözcüğünün Hatti dilinde “Baş ana yer” anlamında kullanılmış olması büyük bir olasılık gibi görülmektedir.

Aynı sözcüğün Hititler zamanında “Na” kökü ve “şa” ekinden oluşturulan “Naşa” şeklinde yazılıp söylendiği anlaşılmaktadır. Sözcüğün kökü olan “Na”nın Abhaz / Abaza dilinde “ana” anlamına geldiğini yukarıda gördük. Sözü edilen dilde “na / nı” sözcüğü “a” artiklesini almadan kullanılmaz. Bu dilde “nan” ve “nana / nane” biçimleri de, bu kez artikle almamış bir şekilde anne için kullanılır. Adığe dilinde anne anlamına gelen sözcük “ane/ana” biçimindedir.

 İ. Zeki Eyuboğlu’na göre, Hitit dilinde “Annas” sözcüğü, anne anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, Bilge Umar’ın Laroche, Dictionnaire’i kaynak göstererek verdiği bilgiye göre, Hitit dilinde Anna, Luvi dilinde Anni, Türkçedeki Ana/Anne anlamındadır (Umar,1993,syf:76). Bu tespitler nedeniyle hem Hatti, hem Hitit ve Luvi dillerinde “na” sözcüğünün “anne” anlamında kullanılmış olabileceği sonucuna varılmaktadır. Bu durumda “Naşa” sözcüğünün “ana kent / ana yer” anlamına geldiği düşünülmektedir.

5.Sonuç

Bu çalışmayla, Hatti dilinde kullanılan “ş” yer ekinin, bilim adamları tarafından bu dille ilişkilendirilen Adığe dilinde de kullanıldığının belgelendiği söylenebilir. Aynı şekilde, ilkçağda Anadolu’da kent adı olarak kullanılan Kaniş / Kanaş ve Neşa sözcüklerinin anlamlarının Abhaz / Adığe dilinden yararlanarak açıklanabilmesi de bu ilişkiyi gösteren ek bir kanıt olarak değerlendirilebilir. Bu türden çalışmalar, Diakonoff’un ileri sürdüğü ve bizim de doğru olduğunu düşündüğümüz, “Hatti diliyle Abhaz / Adığe dili akrabadır” tezinin kanıtlanabilmesi için yeni malzemeler sağlayacağından çok önemlidir. Genç araştırmacıların bu konuya dikkatini çekmek istiyor, ilgi duydukları konularda ciddi araştırmalara yönelmelerini bekliyoruz.

Bize gelince, Hatti tarihi üzerinde karınca kararınca çalıştığımızı, bu çalışmanın yazmaya başladığımız Hatti tarihinden özet bir bölüm olduğunu, bu türden yazılarla Nart Dergisi’nde karşınıza çıkmayı umduğumuzu, çalışma hakkındaki olumlu-olumsuz görüşlerinizi tartışmaya bir katkı sayarak beklediğimizi belirtmek istiyoruz.

 KAYNAKÇA

  1. Akurgal, Ekrem, “Anadolu Uygarlıkları”, İstanbul,1989.
  2. Alp, Sedat “Hitit Çağında Anadolu”, İstanbul, 2000.
  3. Baydur, Nezahat, “Kültepe (Kanes) ve Kayseri Tarihi Üzerine Araştırmalar”, İstanbul, 1970.
  4. Ber, Hikmet, “Ses Anlamsal Temelinden Adığece-Çerkesce- Etüd ve Öğrenim Kitabı”,  Ankara, 2007.
  5. Brandau, Birgit, – Schickert, Hartmut, “Hititler, Bilinmeyen Bir Dünya İmparatorluğu”, Ankara, 2003.
  6. Büyüka, B. Ömer, “Abhaz Mitolojisi Anaç mı?”, İstanbul, 1971.
  7. Dolukhanov, Pavel “Eski Ortadoğu’da Çevre ve Etnik Yapı”, Ankara, 2002.
  8. Eyuboğlu, İ. Zeki, “Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü”, İstanbul, 1988.
  9. Gurney, O. Robert, “Hititler”, Ankara, 2001.
  10. Memiş, Ekrem, “Eski Çağ Türkiye Tarihi”, Konya, 2001.
  11. Umar, Bilge, “İlkçağda Türkiye Halkı”, İstanbul, 1999.
  12. Umar, Bilge, “Türkiye’deki Tarihsel Adlar”, İstanbul, 1993.
  13. Özgüç, Nimet, “Kültepe Mühür baskılarında Anadolu Grubu”, Ankara, 1965.
  14. Ünal, Ahmet, “Hititler Devrinde Anadolu”(Kitap 1), İstanbul, 2002.

En İyi Oyun Blog